Gazze Şeridi, 15 yılı aşkın bir süredir süregelen çatışmalar, abluka ve insani krizlerle boğuşuyor. Son günlerde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun “Gazze’de kimse açlıktan ölmüyor” şeklindeki açıklamaları, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışmalara yol açtı. Peki, Netanyahu’nun bu iddiaları ne kadar doğruluk payı taşıyor? Rakamlar, bağımsız tanıklar ve insani durum gerçekleri göz önüne alındığında ortaya çıkan tablo nedir? İşte, bu soruların yanıtlarını derinlemesine incelemek için hazırladığımız detaylı rapor.
Netanyahu, Gazze’deki gıda durumu üzerinden yapılan bir tartışmada, her ne kadar bölgedeki açlık krizini minimize etme çabası içinde olsa da, bağımsız veri kaynakları ve tanık beyanları, bu iddiaların sorgulanmasına neden oluyor. Birleşmiş Milletler ve çeşitli yardım kuruluşları, Gazze Şeridi’nde 2 milyondan fazla insanın temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamadığını, çocuklar arasında aşırı beslenme oranlarının oldukça yüksek olduğunu kaydediyor. Sağlık, eğitim ve gıda güvencesi gibi temel hakların ihlal edildiği bu bölgedeki durumu daha iyi anlamak için beraberinde getirdiğimizaktan ve rakamlara göz atmak büyük önem taşıyor.
Gazze'deki ekonomik durum, yıllardır süregelen İsrail ablukası, iç çatışmalar ve siyasi belirsizliklerle daha da derinleşirken, insani kriz boyutlarını da artırmış durumda. 2022 verilerine göre, Gazze'deki nüfusun %80'inden fazlası uluslararası yardım kuruluşlarına bağımlı hale gelmiş durumda. Gıda güvenliği endeksine göre, bölgede yaşayan insanların büyük bir kısmı sağlıklı ve yeterli beslenme imkanına ulaşmakta zorluk çekiyor. Dünya Gıda Programı’nın (WFP) verilerine göre, Gazze’de gıda yetersizliği yaşayan hanelerin oranı %50’yi buluyor. Dolayısıyla bu durum, Netanyahu’nun “kimse açlıktan ölmüyor” ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.
Bunun yanı sıra, Gazze’de yaşanan gıda krizi sadece güncel bir insani sorun değil, aynı zamanda sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Özellikle çocuklar arasında, yetersiz beslenme ve sağlıksız gıda tüketimi nedeniyle ciddi sağlık sorunları baş göstermektedir. Birçok aile, temel gıda maddelerine erişim sağlamakta zorluk yaşarken, nitelikli sağlık hizmetlerine ulaşma imkanları da kısıtlı. Bu da, Gazze’deki yaşayan nüfusun sağlık durumunun giderek kötüleşmesine yol açmaktadır.
Güney Gazze’de yaşayan bir anne, gördüğü manzarayı şu şekilde aktarıyor: “Çocuklarım aç, ama ne yapabilirim? Marketlere gidemiyoruz, ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Yardım kuruluşları geliyor ama ne kadar yeter? Sadece birkaç gün ayakta kalabilmek için en temel gıdalara muhtaç olduk.” İşte bu tür anlatımlar, Netanyahu'nun iddialarının doğruluğuna dair sorgulamaların ve tartışmaların giderek derinleşmesine neden oluyor.
Netanyahu'nun açıklamaları özellikle uluslararası toplumda büyük bir tepkiyle karşılandı. Birçok insan hakları savunucusu ve sivil toplum kuruluşu, Netanyahu'nun bu açıklamalarının kamuoyunu yanıltıcı olduğunu vurguladı. Ayrıca, insan hakları üzerine çalışan uluslararası kuruluşlar, Gazze’deki ablukaya son verilmesini ve insani yardımların artırılmasını talep etti. Uzmanlar, insanlık krizinin önlenmesi için derhal acil insani yardımlar ve gıda güvenliği projelerinin uygulanması gerektiğinin altını çiziyor.
Sonuç olarak, Netanyahu'nunGazze'deki durumla ilgili yaptığı açıklamalar, bölgedeki insani gerçeklerle örtüşmemektedir. Bu tür beyanlar, Gazze'deki hak ihlallerinin görünmez kılınmasına ve uluslararası kamuoyunun dikkatinin başka yönlere kaymasına neden olabilir. Dolayısıyla, tüm bu gelişmeler ışığında, insan hakları ihlallerinin sonlandırılması, Gazze'deki insani durumu iyileştirmek ve sürdürülebilir bir çözüm bulmak için kritik bir öneme sahiptir. Gelecekte Gazze'nin daha iyi bir yaşam standardına ulaşabilmesi için uluslararası toplumun, hükümetlerin ve bireylerin üzerine düşeni yapması gerekmektedir.